19 February 2009

Zaman 19 Şubat 2009

Suat Baysan: Şirketler aile gibidir, sorunlar kendi içinde çözülür.

Dile kolay, Suat Baysan 32 yıldır elektronik sektöründe. Yüksek lisansını yapıp Manchester'dan döndüğünden beri, övünerek de ifade ettiği gibi, "4 nesil teknoloji yani mekanik, elektronik anolog, elektronik sayısal ve IP'yi bilen çok az sayıdaki elektronik mühendisinden biri." Bu nedenle de müthiş bir özgüvene sahip 32 yıl ve 4 neslin üretim tekniğini bildiği için de "Telefon ve telekomünikasyonun teknik ve ticari konularında her şeyi sorabilirsiniz." diyor. Beklentisi kendisine şirketin hisse değeri ya da yatırımları konusunda sorular sormam. Bu kez tersten başlıyoruz ve Baysan'ın konuşmaktan çok keyif aldığı liderlik, kişisel gelişim ve yaşama dair konulardan söz ediyoruz.
"Liderlik ve yönetim sistemleri, e-dönüşüm ve kalite kontrol konusunda konuşabiliriz." diye başlıyor Aneltech'in Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi Suat Baysan. Anel Grup, telekomünikasyon, elektrik, proje ve taahhüt hizmetlerinin yanı sıra ileri teknolojiyle donatılan tesislerin işletme ve bakım sorumluluğu ile büyük ölçekli elektrifikasyon taahhüt işlerini gerçekleştiriyor. "Madem öyle, başarılı bir üst yöneticiyi tanımlar mısınız?" diyorum. "Herkes başarılı bir üst yöneticinin rakamlardan ve operasyonun yürütülmesinden sorumlu olduğunu söyler. Bana göre ise üç sorumluluk alanı vardır. Bunlar da; müşteriyi, iş ortaklarını yani ekosistemi ve çalışanları korumaktır. Tanımlanan diğer görevler ise zaten yapması gerekenlerdir. Gerçek bir CEO çalışanlarına ya koçluk ya da yönderlik eder. Ayrıca bu konumdaki kişinin işin tüm ayrıntılarını bilmesi de gerekmez. Örneğin bir CEO'nun teknoloji ve pazarlama departmanlarının başındaki genel müdür yardımcıları kadar ilgili konuları bilmesini beklememeliyiz. Ben işin başındaki kişi olarak teknolojiyi pazarlama yöneticisinden, pazarlamayı da teknolojiyi yönetenden daha çok bilmeliyim. İşte bana göre CEO'nun tanımı budur."

Suat Baysan, 20 yıl Netaş'ta genel müdür yardımcısı makamına gelinceye kadar yükselmiş. Kendine işin IP tarafında çalışmak gibi bir vizyon koyunca da Cisco'dan gelen teklifi değerlendirerek işin IP tarafına geçmiş. Baysan, Telekom ve IP'nin birbirini anlamakta güçlük çektiğini düşünüyor ve "Teknolojinin bir tarafında telekomcular, diğer tarafında ise IP'ciler var. Ben Netaş'ta telekomu, Cisco'da ise IP tarafını öğrendim. Elektroniğin dilini tek zannedenler yanılırlar. Bu dilin anlaşabilmesi için her iki tarafın da aynı anlamı içeren kelimeleri kullanması gerek. Aynı şeyleri söylerken birbirlerini anlamadıklarını görürsünüz. İşte ben bu iki dili de bildiğimden, IP'cinin ne dediğini anlayıp telekomculara aktarabiliyorum." diyor.

Suat Baysan, Cisco'da 5 yılı genel müdürlük olmak üzere 6 yıl çalışır. "Hayatımın en güzel günleriydi ama böylesine devasa bir şirkette çalışmak çok kolay değildi. Baştan bu yana 28 yıl önce Kanadalılarla sonra da Amerikalılarla çalışmıştım. Artık birikimlerimi bir Türk şirketinde değerlendirmek kararını verdiğimde Teknoloji Holding'e gittim. Oradan da Anel'in teklifine evet dedim. Anel kendisini bir Elektrik Telekom şirketi olarak konumlanmıştı. Oysaki biz son iki senedir Aneltech'te güneş enerjisi sistemleri ve panel üretiyoruz. Temmuz gibi de yerli malı güneş panellerinin satışına başlayacağız. Tüm elektroniği Anel tarafından üretilmiş yüzde yüz Türk malı güneş panellerimiz olacak. Rakiplerimiz Çinliler, Uzakdoğulular olacak ama Solares'i ilk kez biz üretmiş olduk. Güneş paneliyle üretilen 1 kilovat enerji bir evin 4-5 saatlik ihtiyacını görüyor. Fazla elektriği olanlar Almanya'da geriye satabiliyor. Bizde bu yasa henüz çıkmadı. Düşünün kilometrelerce uzakta üretilen enerji yerine aynı bölgede üretilmiş enerji daha ucuz değil midir? Ayrıca bu alternatif enerji kaynağı anlamına da gelir. Savunma sektörü için ürettiğimiz ürünlerimiz de var. Örneğin Türkiye'nin etrafında bulunan yüzer platformların yaydığı frekansı alan bir sistem kurduk. Savunma sanayimiz için daha pek çok proje tasarlıyoruz. Böylelikle elektrik taahhütleri alan bir şirket olmaktan farklı bir yöne geçtik." diyor.

"Strateji bir yol haritasıdır. Stratejinin olabilmesi için önce hedefin belirlenmesi gerekir. Oysaki 'Bizim iyi bir stratejimiz yok' derler. Peki, bunu söyleyenlere sorarım 3-5 yıllık bir hedefleri var mıdır? Hedef olmayınca ona gidecek bir yolun olması da mümkün değil. Ayrıca strateji tüm soruların değil de 'nasıl' sorusunun cevabını verir. Teknoloji, pazar ve rakipler göz önüne alınarak hedef belirlemelidir. Hedef belirlendikten sonra nereden nereye gideceğiniz netleşir." diyen Baysan, başarının anahtarının liderlikte olduğunu söylüyor. "Toplam kalitenin de, e-dönüşümün de başarının ilk kriteri liderliktir. Biz bu iki uygulamada da en düşük puanı liderlikten alıyoruz.

 İşi en baştan hedefler koyarak sonuca götürecek olan liderdir." diye konuşan Baysan'a "Ya insan kaynağımız nasıldır?" diye soruyorum. "Yaptığımız işte en önemli değerimiz insan kaynağımız. Eğer insan kaynağınızın yetkinliği koyduğunuz hedefler çerçevesinde geliştirmezseniz o hedefe ulaşamazsınız. Bizim insanımız işinin teknik yanını biliyor ama iletişim ya da pazarlık gibi daha kişisel becerilere dayalı alanlarda yetkinleştirilmeleri gerekiyor. Biz de bu alanda çalışanlarımıza yatırım yapıyor ve kendi alanımız dışında başarılı kişilere konuşmalar yaptırıyoruz. Kurumumuzda 400 elektronik mühendisi çalışıyor. Onlara yaptıkları işin dışında bir dünya olduğunu da gösterme gayretimiz var." diyor.
"Bizim mühendislerimizde en büyük eksiklik bilgi paylaşımında. Yabancı mühendisler bilgiyi yüzde 100 paylaşırken bizimkiler yüzde 80'ini paylaşıyor. Yabancı şirketlerde bu paylaşım için özel bir mühendis kadrosu bile istihdam edilmiş. Cisco'da sorusu olan herkes bu mühendisi arayarak doğru bilgiye en hızlı şekilde ulaşabiliyor." derken konu yenilikçiliğe geliyor doğal olarak, "Bilginin paylaşımındaki tıkanmalar yenilikçilik konusunda sıkıntı oluşturuyor. Eğer bir mühendis aklına takılan konuda hemen cevap alamazsa ilerleyemiyor, takılıyor." diyor.

Bu cevap bizi doğrudan Türk insanının konuya yatkınlığına götürüyor. Türk mühendisi yenilikçi mi?
"Bu sorunun cevabından önce yenilikçilik nedir onu tarif edelim. Herkes bu konuyu öyle karışık anlatıyor ki anlamak mümkün değil. Bana göre yenilikçilik eşittir kesir çizgisi: Çizginin üstüne toplam satışlar, altına ise geçen yıl ürettiğiniz yeni bir ürünün satış rakamı. Eğer bu kesir işleminin üstüne yazılan 100 altına yazılan 30 ise siz gerçekten yenilikçi bir şirketsiniz demektir. Şirketlerdeki bir yanlış inanış daha, yenilikçiliğin Ar-Ge'de başladığı biçimindedir. Oysaki yenilikçilik satış ve pazarlama departmanında başlar. Tüketici taleplerini sezinlemek satış-pazarlamanın, herkesten önce hayata geçirmek de Ar-Ge'nin görevidir." diyen Baysan'a kendisi Anel'e geldikten sonra hangi konularda fark oluşturduğunu soruyorum. "Farklı işlere girme konusunda cesaret verdiğimi düşünüyorum. Cesareti, cesur olmayı severim. Herkesin de cesur olması için yüreklendirdim. Bırakınız hata yapalım dedim. 10 projenin belki bir tanesi sonuca götürebilir bizi. Ancak onu da bulmak için cesur olmak gerektiğine inanırım. Şirkete, elektrik taahhüt işleri yapan bir şirketten teknoloji alanındaki önemli oyunculardan biriyiz inanışını yerleştirdim." diyor.

Anel Grup, 2007'de 175 milyon dolar, 2008'de 204 milyon dolar ciro yapmış. Grubun 2009 projelerinde olumlu yönde değişiklikler olması bekleniyor. Sektörün üzerinde bir büyüme öngörülüyor. Topluma katkısı olan ürünler üretme konusunda hassasiyeti olan grup, kendi adını taşıyan teknik bir liseyi de hizmete açmış.
"Her pazartesi sabahı yönetici ve sorumluların katıldığı bir koordinasyon toplantısı yaparak başlattığımız projelerin sorumlularından hangi aşamada olduğumuz konusunda bilgi alırız. Ben sunumun bir bilgi paylaşımı ortamı meydana getirdiğini düşünürüm. Tüm sorunlar, söylemler bu toplantıda sonuca bağlanır. Bir yönetici olarak iletişim kurmayan insanlara çok kızarım. Müşteriyle ve iş arkadaşlarıyla iletişim kurmayanları tespit eder, mümkünse geliştirmek için çaba gösterir ve gözlemeye başlarım. Yine toplumsal zafiyetlerimizden biri de eleştiriye açık olmamaktır. Oysaki sorunlar şirkette bir aile ortamındaymış gibi çözülmelidir. Yıl sonu performans değerlendirmelerimi objektif yapar ve iletişim konusundaki gözlemimi de bu değerlendirmeye katarım. Benden 5 üzerinden 3 alan zaten işini yapıyor anlamındadır. Bu olmazsa olmaz performans göstergesidir. Daha fazlası için çaba gösterilmesini bekler ve bu alanda beklentimi ifade ederim. Notumun kıt olduğunu söylerler. Ben çıtayı aşağıya çekmem. Kişisel beklentilerimi azaltırsam şirketinkini de aşağıya çekmiş olurum. Benden 5 alacak olanların su üstünde yürümüş olması gerekir." diyor.

Düşünüyorum da aksaksız işleyen pek çok işin geri planında elektrik, elektronik işlerin kalitesi yatıyor. Örneğin havalimanındaki bizim ışıklı dijital panolarda gördüğümüz bilgilerden, elektronik devre gerektiren tüm aksamda Anel'in parmağı var. Grup hem işi yapıyor hem de bakımıyla işe devam ediyor. Yine mobil operatörlere ait tüm baz istasyonlarının bakımını da yapmaktalar. Suat Baysan, "Anel'in işlerini örneğin hava limanında nasıl hissedebiliriz?" soruma, "Bilgisayardaki mikroçipler gibiyiz. Yürüyen platformlardayken aniden elektrik kesilirse, sizi yere düşürmeyen güç biziz." karşılığını veriyor. Güç kesildiğinde bunu sisteme yumuşak geçişle devreye sokan elektrik-elektronik devrenin Anel'in ürünü olduğunu anlayabiliyorum. Anel Grup'ta çalışanların değerlerini ifade eden evrensel bir kod olan Verde'yi de ürünlerine bir etiket koyarak ifade eden grup, yasal tüm zorunluluklarını yerine getirdiğini de duyurmuş oluyor.

"Öncelikle IP'nin ne olduğunu ve mekanikten farkını görelim. Mekanik sistemler uzayda anahtarlama yaparlar. Yani size uzaydan bir yol tahsis edilmiştir. Bunu istediğiniz gibi kullanın derler. Sayısal sistemler ise anahtarlamayı zamanda yaparlar, yine aynı otobüs yolunu düşünün. Bu yol vardır ama size sadece saat beşte geçen otobüsü verdik derler. Eğer siz bunu kullanıyorsanız kimse bunu kullanamaz. IP ise ne zamanda ne uzayda anahtarlama yapar. IP bir mektup gibidir. Mesajınızı zarfına koyuyor ve önünüzden geçen en uygun araca veriyorsunuz. Zamanda ve mekanda yaptığımız her şey bağlantılıdır oysaki IP bağlantısızdır. İhtiyaç olduğunda kullanırsınız. İhtiyacınız olmadığında ise başkalarının kullanmasına imkan sağlamış olursunuz. IP'de hem zamanı hem de mekanı hangisi o an uygunsa kullanırsınız. Bunun dezavantajı işlemcilerin çok çalışmasıdır. Saniyede bir trilyon işlemi gerçekleştiren anahtarlama kutuları yaptı Cisco, bu bir saniyede üstünüze gelen tenis toplarını doğru adrese postalamak gibi açıklanabilir. Ayrıca şimdilerde işlemci, topun içine bakıyor ve bunun içindeki fotoğraf, yazı ya da internet bağlantısına göre hangi yolu seçmesi gerektiğine de karar veriyor. MPLS denilen bir sistemle mesajlar daha spesifik ayrıştırılıyor ve içeriğine göre daha kaliteli bir biçimde ulaştırılması için de doğru otoyolu kullanması sağlanıyor. Bu biçimiyle gelişen yeni IP teknolojisini inanılmaz buluyorum."