1990 yılları… Britanyalı antropoloji ve psikoloji profesörü Robin Ian MacDonald Dunbar ortalama insan beyni büyüklüğü ile sürdürülebilir bağlantı, yakınlık ve ilişki sayıları üzerine araştırmalar yürütmüştür. Asal sayılar uzmanı Dunbar çalışmalarının neticesi olarak bilişsel kapasitemizin sağlıklı sosyal ilişki rakamını 150 olarak açıklamıştır. Bazı kanıtlar göstermiştir ki beynin yapısı kaç arkadaşımız olacağını öngörebilmektedir. Anlaşılan teorik olarak sosyal bağlantı sayısının beyindeki neokorteksin büyüklüğü ile direkt olarak işlevsel ilişkisi bulunmaktadır.
Kendi sosyal çevremizle 150 kişilik sağlıklı iletişim sınırımız olduğunu deneyimlemeliyiz.
Dunbar sayıları merakla birçok farklı alanda yer bulmuş ve kullanılmıştır. Doğa dışında istatistik ve iş yönetiminde planlama aracı olarak kullanılmıştır. Sosyal ağlar konularında yazılım geliştiren firmalar için anahtar rol oynamıştır. Güncel incelemeler Dunbar sayılarının savunma sektöründen, mülteci sorununa kadar geniş bir yelpazede karşımıza çıktığını göstermektedir.
Doğanın bütün bileşenleri aynı anlayış ile tartışılmaktadır. Hayvan ve bitki topluluklarının benzer iletişim limitleri taşıdığı bilimsel gerçekler doğrultusunda ele alınmaktadır. Bitkilerin kökleri üzerinden iletişim içinde bulundukları ve kümelenme sayılarının varlığı temel verilere dayanmaktadır. Uzaktan bir ormanı derin nefes alarak seyretmenin hoşluğunu yaşarken dikkatli gözlerden bitki topluluklarının kümelenmesi kaçmayacaktır. Dolayısıyla tarım birlikte bulunma düzenini sıkıştırıcı yönde değiştirmektedir. Farklı bakış açısı…
Dunbar sayıları hakkında daha uzun bir süre kafa yoracağız gibi duruyor. Bilim insanlarının perdeyi sağduyu ile aramaları, gizemleri aydınlatacaktır. Kendimizi dolayısıyla doğayı farklı boyutlarıyla sezinlemek, teknolojinin geliştirilmesine ve uygulamasına genişlik kazandıracaktır. Algoritmaların yalın matematiksel modellenmesinin derinliğine ilave nitelik kazandıracaktır.
Günümüzde tarımsal üretimin verimliliği sıcak başlıklarla görüşülmektedir. Tohum ıslahından başlayarak kimyasal katkıların gıda yetiştirme, besin işleme ve tüketim üzerinde ki tesiri önceliğini korumaktadır.
Yenilikçi teknoloji uygulamaları öncelikli olarak nesnelerin interneti tarım sektörüne özgü değişimi tetiklemektedir. Biyolojik algılayıcılar vasıtasıyla ürünlerin hal, durum ve koşulları izlenebilmektedir. Hasat zamanı net olarak öngörülebilmektedir. Drone teknolojisinin sağladığı yenilikler sayesinde geniş alanlarının taraması yapılabilmekte ve bitkilerin sağlık bilgileri toplanabilmektedir. Ayrıca toprak altının mikro dalgalar yetkinliği ile aydınlatılması, toplanan verinin anlamlandırılmasının kıymeti her geçen gün arttırmaktadır. Elektronik algılayıcılar hayvanların sağlık bilgilerini anlık veri merkezlerine iletebilmektedir.
Teknolojinin tarım üzerindeki etkisi belirgin olarak kabullenilmiştir.
Asıl mesele hızlı çözüm üretmenin ötesinde ihtiyacın yerel beklentileri karşılayacak biçimde tanımlanmasını sağlamaktır. Örneğin sorun yapay zekâ yönlendirmesi ile tarlayı süren elektrikli traktörün nasıl öğreneceğini kurgulamaktır. Hedef ayrıntıların irdelenmesi ile yapay zekâ yazılımının nerede barındırıldığından, siber güvenliği kadar uzanan planlanma sürecinin doğru amaca erişmesidir.
Gezegenin insan nüfusunun aşırı artışı beslenme dâhil kritik kaynakların yetersiz kalmasını doğurmaktadır. Tüketim israfı, döngüsel süreçlerin uygulanmasında ki yavaşlık yaşamımıza kısıtlama olarak yansımaktadır. Zorunluluk çerçevesinde uygulanan teknoloji netice olarak gıda ve tarımsal ürünleri kendi doğal tarzlarından uzaklaştırmaktadır.
Masaya koyduğumuz gıdanın uzun vade biyolojik yapımızı nasıl değiştirdiği araştırma konusudur.
Belki Dunbar Sayılarını ciddiye almalıyız, bize bir şeylerin doğru gitmediğini anlatmaya çalışıyorlardır. Unutmamalıyız ki doğa bizi beslemek için değil kendi neslini devam ettirmek için çabalamaktadır. Doğanın huzuru bizim sağlığımız olacaktır.
Güzel günlerde buluşmak temennisiyle…
İcrayı San’at Eyle