29 May 2023

Sakla Samanı Gelir Zamanı - ICTMedia

Zengin Türkçemizin anlamlı atasözlerinin ve deyimlerinin her yorumunda günümüzün karmaşık konularıyla ne kadar örtüştüğünü bir kez daha fark ediyorum. Halkımız boşuna söylememiş “sakla samanı, gelir zamanı”. Daha o günlerden büyük veriye işaret etmiş ve zamanı gelince biriktirdiğimiz kıymetlerin kurtarıcı olacağını anlatmışlar.

Zorluklarla karşılaşınca çözümlerin büyük veri içinde gizlenmiş olduğuna inanmışlar. Deyim çok yalın ifade ile kulağa hoş gelebilir. Geniş tanımı, yaşamı kolaylaştırmak, araştırmak, analiz neticesinde doğru kararı verebilmek üzerine kurgulanmıştır. Sözcükleri, ileri adım atarak,  taviz vermeden, anlaşılır, uygulanabilir gelecek planları oluşturabilmek yetisine sahip olmaya, dayandırmışlar.

Amaç, sıkıntılardan anında kurtulmak olarak benimsendiği için, samanı saklayacak güvenli ortamların da tesis edilmesi öngörülmekteydi. Elbette yüksek miktarda tek çeşit ürünü depolamanın mekanik sorunları ciddiye alındı. Aslında doğa koşullarından öte tedbir gerektirecek bir başlık bulunmuyordu. Mesele samanın kesilmesine ve hasatına dayanmaktaydı. Yani günümüz benzetmesiyle veri imalatı ve kümelendirilmesi gereksinimi kabul görmüştü.

Bir araya getirilen veri, devasa ambarlarda “veri merkezlerinde”  belirsizlikleri ortadan kaldıracak bilgi yığınlarını oluşturmuştu. Önemli olan ham verinin saflaştırılması için yeni derleme ve analiz araçlarının devreye alınmasıydı. Böylece görevi baştan savma ve neticeyi uyduruverme kolaylıkla ve çabucak anlaşılır hale gelmişti.

Dolayısıyla veriyi bilgeliğe dönüştürmek, yaşam tarzımıza egemen oldu.

Depolamanın maliyeti düştükçe özensiz öbeklemek de kontrolden çıkmış oldu. Kendi yaşamımızdan örnek vermek gerekirse… Neyi nerede koruduğumuzu, hangi tarihte hangi belgeyi nasıl istiflediğimizi anında hatırlayabiliyor muyuz? Tanzim etmek, bir çırpıda aradığımızı bulabilmek, istenileni anında hazır etmek gibi sınavlarda geri kaldığımızı düşünüyorum.

İletişim alanında tasarım mühendisi olarak çalıştığım 1980’li yılları önemsiyorum. Sayısal teknolojinin doğuşuna tanıklık ediyorduk. İçimizde yanan ateş tutuşmuştu ve dizginleri ele almıştık. Teslim olmamış, uluslararası coğrafyada yerel yeteneklerimizi kanıtlamıştık. Köyler, kasabalar beldeler bağlantılı olmaya başlamıştı. Ustalığımızı sergilemiştik, insanlara mutluluğu yaşatmanın gururunu duyuyorduk. Ürünlerimiz kesintisiz hizmet sağlıyor, müdahale gerektirmiyordu. Zaten öyle de olması şarttı. Dünyanın binlerce noktasında kurulumu ciddiyetle, dikkatle tamamlanan iletişim araçları devamlılığı ve sürekliliği sağlamak zorundaydı.

Küresel iletişim şekillendikçe ve çeşitlendikçe erişimin kıymeti de savuşturulamaz olmuştu. Yerinde sorunlara sahip çıkabilmek için uzmanlar kapsamlı eğitimlerle donatılıyordu. Uzaktan yönetilebilirlik kavramı önem sıralamasında başa geçmişti.

Önceleri rahatsız olmuştuk, nasıl olur da beklenenin ötesinde işlevsel görevini kusursuz yerine getiren sistemlere karışmak gerekecekti. İrtibat ve temas kurmanın sadece kusurlu çalışma ve onarım için olmadığı bilinciyle yeni bir boyuta sıçramış olduk.

Sistemler, içsel sarmal algılayıcılardan temin ettikleri verileri, kısıtlı kapasiteleri doğrultusunda belleklerinde tutabiliyorlardı. Bereketli geri bildirim için düzenli sorgulama, indirme ve yerel hafızanın boşaltılması gerekli hale gelmişti. Böylece zamanla büyük veri çılgınca çoğalmaya başladı. Büyülenmiştik. Taşınan trafikten, çağrıların yönlendirilen istikametinden, ayrıntılı müşteri bilgisinden, ölçeklendirmekten, enerji tüketiminden, ortam ısısından haberdar olmuş, eğilimleri gözlemlemiştik.

Hevesle daha verimli üretim, etkin modelleme ile her bir yerleşim için biricik tasarımlar imkân dâhiline dönüştü. Derlenen bilginin mühendisliğe yansımasının sonuçları, maliyetlerin en uygun hale getirilmesi ve Araştırma - Geliştirmeye daha fazla kaynak ayrılabilmesi olmuştu.

Geleneksel şartnameler çizim tahtasından başlayarak işlevsel tanımları içermektedir. Bugün olası pazarların tamamı dilimlenmiş ve çeşitlenmiştir. Dolayısıyla ihtiyacı karşılamanın çekiciliğinin yanı sıra hızlı, düzenli uyarılmaya öncelik hakkı vermelidir. Gücenmeyelim. Ders çıkarabilmek, dinamik değişimi öngörebilmek zihnimizde geleceği canlandırma ile mümkün olabilecektir. Öyleyse yenilikçi ürünlerin işlevselliğinin müşterinin umudu olduğunu göz ardı etmeden merakımızı serbest bırakalım ve beklemeden başımıza iş açacak sesleri dinleyelim.

Yarın sıralama bir kez daha aşama kaydedecek, değişecek. Liderlik el değiştirecek. Duyargalar temel koşulların dışında da görev üstlenecek. Yeni biçim, ters yüz olan şartnameler ile oluşturulacak. Alakasızmış gibi karşılanan yeni iletişim akışını hesaba katmak zorundayız.

Artık kanıksamalıyız, çözümlerin başında kavak yelleri esmeyecek. Aralıksız anlamlı, anlamsız türlerce duyargadan sağanak yağmur misali veri sel olup denizlere “bulut” dökülecek.

Ürünlere yeni bir sorumluluk, görev mi tanımlandı? Bir sonraki gün ürün tasarımının ilk önceliği etrafının farkındalığı ve resmi mi olacak? … Ardından yönetilebilirlik… Ve daha sonra da kendi amacına yönelik işlevsel faaliyet… Aklımıza yatmayabilir, ancak görünen köy kılavuz istemez…

Nesnelerin İnterneti “TOI” kavramını bir de bu açıdan mı irdelesek?

Değişimi yönetmek erdemdir. Değişime öncülük etmek irfandır.

Sağlıcakla kalın.

İcrayı San’at Eyle.